Uğur Akyol

Uğur Akyol

[email protected]

Günümüzde camilerimiz

04 Mart 2021 - 20:54

Önceki zamanların müezzinleri nasıl takdir ve tebrik edilmez!
Müezzin efendiler,günde 5 kere 50-60 basamak inip çıkarak şerefede ezan okurlardı. Durup hürmet edilen, nisan yağmuru gibi şehrin üstüne çisil çisil yağan, insan sesinin saf güzelliğindeki  bu ezanlardı.Müezzinler,minare kıvrımlarını elde ya bir idare lambası veya mumla tırmanırlardı.
Erken Cumhuriyet uygulamasında bu asliyet ve güzelliğe kıyıldı. Sonrasında bu ideolojik niyet ve tasarrufun önemli bir kısmı Diyanetçe besimsendi. Bugün hoparlör sesi, ezana  mahiyet değiştirmektedir. Madeni seste rühani bir taraf kalmıyor. Diyanet’in mükerrer tebliğlerine rağmen müezzinler minareye çıkmıyorlar. Yeni inşa edilen camilerde minarelere asansör yapılsa bile çıkılmayabilir. Daha garibi şudur;bazı yeni camilerde şerefe yoktur. Mesele ezan,hoparlör ve minareden ibaret değildir.Cemaat,artık mikrofon ve hoparlörü ibadetin bir parçası görmektedir. Safta 3 kişi bile olsa imam,ancak mikrofonla namaz kıldırabilmektedir. Diyanetin bu meselelere dair ciddi fikri mesailer yapması gerekir,Hoparlör,mikrofon ibadet ve ruhaniyeti bozmaktadır.
Diğer yandan yine Diyanet’in  mükerrer ikazlarına rağmen sıra,tabure ve sandalyeler camilerde mihraba doğru mevzi kazanmaya devam ediyor. Bugün yeni nesiller münadiyi zaten bilmezler ama müezzinin  şerefeye çıkıp ezan okuduğunu  da bilmiyorlar. Bu gidişle 50 sene sonra insanlar;’’bir vakitler mü’minler,camide diz çöküp yere oturur  ve alınlarını  secdeye koyarlarmış’’.diyebilirler!
İbadette oynanmadık ne kaldı? Namaz,hutbe,hoparlör,ezan,şerefe ve takvim bir şekilde farklılaştı. 12 Eylül darbecileri,namaz vakitlerini değiştirdi. Sonra Diyanet,o yolda gitti. Bugün  birkaç tane farklı namaz takvimi var. Diğer taraftan camiler son bir asırda hiç olmadığı kadar temiz,pırıl pırıl. Yerden ısıtmalı. Musluklardan sıcak sular akmakta…
Başlangıcından 20.Asrın ilk çeyreğine kadar aynı şekil, usul esas ve samimiyetle  yaşanan İslam ibadeti, bu tarihten sonra başkalaştırıldı.
BU HAKSIZ PRATİĞİN ANLAMI NE!
Malumunuz Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi itibariyle en çok harcama yapan “kamu kurumlarından “ bir tanesi. Buna göre Diyanet’e 2017 yılında 6,8 milyar lira ödenek ayrıldı. Bu rakam bile birçok bakanlığın bütçesinden fazla iken, Diyanet yıl içerisinde ek ödenek istedi ve 2017 yılı itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığı tam 7,2 milyar lira harcadı. Bu harcamanın %78’inin personel gideri olduğu belirtilmekte. Yine Diyanet bu bütçeden kar amacı gütmeyen kuruluşlara 113,3 milyon lira dağıtmış. Bunun dışında Diyanet Personeline yapılan geziler itibariyle 73,4 milyon lira ödenmiş. Nihai olarak kurum temsil ve tanıtım giderlerine de 2,7 milyon lira harcamış. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2020 Yılı Bütçesi, 2019’a göre 1.1 milyar TL arttı.
Diyanet 2020 Yılı Bütçe Teklifi’ne göre, 2018’de 7.7 milyar TL, 2019’da ise 10.4 milyar TL ödenek ayrılan kuruma 2020 yılı için 11.5 milyar TL, 2021 yılı için 12.3 milyar TL ve 2022 yılı için 13.1 milyar TL ödenek verilmesi öngörüldü. Böylece Diyanet’e üç yıl için yaklaşık 37 milyar TL ödenek ayrıldı.
Diyanet, bütçe büyüklüğüne göre yapılan sıralamada, 16 bakanlıktan sekizinin bütçesini geride bıraktı. İçişleri Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, AB Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı, bütçe büyüklükleri ile Diyanet’in gerisinde kaldı.

Peki, İslam dinini kamusal alanda temsil ettiğini iddia eden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın harcamalarını neden aynı inanca mensup olmayanlar ya da inançsız kimseler karşılar ki? Ya da şöyle soralım kim inanmadığı bir dinin/öğretinin yoluna girer ve dahi onun için para verir? Elbette kimse! O halde burada zora dayalı, bütün etik değerleri de yerle yeksan eden bir durum var: İnsanlar rızalığı alınmadan bir inancın paydaşı kılınmış. Diğer bir ifadeyle insanlar hem de zorla “misyonerleştirilmiş”. Peki, bu durum İslam dini açısından sorun teşkil etmiyor mu ve tabi Diyanet İşleri Başkanlığı açısından da? Her şey bir yana “kul hakkı” istediğimiz zaman raftan indireceğimiz, aksi durumlarda yerin yedi kat altına gömebileceğimiz itikadı bir sav mıdır?
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum