Üniversite sınavında devrim gibi karar

ERZURUMŞEHİR/Sadık Gültekin'in sorularını yanıtlayan ÖSYM Başkanı Prof. Özer, “TYT’de PISA gibi, TIMSS gibi yaklaşımlar geliştirebiliriz” dedi.

Üniversite sınavında devrim gibi karar
02 Aralık 2017 - 14:10

YÖK Başkanı, ilk açıklamasında TYT’nin YGS benzeri olacağını; son açıklamasında ise, YGS’den farklı olacağını belirtti. Hatta YGS’nin ezbere dayalı olduğunu, TYT’nin bundan çok farklı bir test olacağını vurguladı. Bu ifadelerden hangisi geçerli? TYT, YGS benzeri mi olacak? Etrafta TYT’nin ALES tarzında olacağı efsanesi dolaşıyor...

 

Gültekin Bey, öyle kritik sorular soruyorsunuz ki! Baştan, ALES’in lise versiyonu gibi olacak denseydi, belki daha uygun olurdu. Bu, belki bir kültür değişimine de yol açabilirdi. PISA gibi, TIMSS gibi yaklaşımlar geliştirebiliriz. Şu anda biz bu kanalı kullanacağız. PISA’da, formül sorunun içerisinde gömülü oluyor, adayın çıkarım yapması isteniyor; öğrencinin verilen ile istenen arasındaki bağıntıyı kurması bekleniyor. Biz de, bununla ilgili soruları sistemin içerisine gömeceğiz. Bu uygulama, ilk etapta iki testi kapsayacak, yani Türkçe ve Temel Matematik testlerinde bu yapıyı uygulayacağız. Ortalama bir öğrenciyse, müfredatı takip ediyorsa, muhakeme yapma, analitik düşünme kazanımları güçlüyse, ekstra bilgilere ihtiyacı olmadan çok daha rahat bir şekilde yapabileceği bir sınav olacak. YGS’de de kısmen vardı bunlar, ancak şimdi yoğunluğu artacak. Aynı zamanda sınavın ayırt edici özelliği de yüksek olacak. Bilgi düzeyi bakımından çok yüksek olanlarlarla, çok iyilerle orta bandı ayırt edebilen, başarılı ile başarısız öğrenciyi de ayırt edebilen, ama bunu yaparken ana konsept olarak muhakeme yeteneğini ölçebilen bir sistemin ilk adımları olacak. Bu, bizim için de bir deneyim olacak, çünkü bir ilki deneyeceğiz…

Bunun soruları yok ortada, ÖSYM’nin soru havuzunda böyle sorular yok, yeni sorular mı hazırlayacaksınız?

Yeni soruların olduğu iddia ediliyor, bizim namımıza soru basanlar falan da çıkmış… TYT ile ilgili yeni bir örnek soru kitapçığı hazırlayacağız. Kitapçığa son şeklini veriyoruz, önümüzdeki hafta çıkacak. Orada değişiklikleri göreceksiniz, yaklaşım değişikliğini. Bu kitapçığı, adaylara fikir vermek amacıyla hazırlıyoruz; tabii ki tüm soru içeren bir kitapçık yayınlamayacağız, bunun sıkıntıları var. Bu kitapçık, sadece fikir vermek amacıyla yayınlanacak, sınavda da aynen böylesi olacak diye bir kural yok! Önceki format, YGS formatıydı, ÖSYM’de şimdi bununla ilgili yeni bir soru havuzu oluşturuyoruz.

15 dakika kuralına bir kez daha değinsek, çok önemli çünkü…

Doğru. Bir kez daha vurguluyorum, bu yıl 09.45 kuralını uygulamayacağız. Daha önce adayların binaya alınma işlemi 09.45’de sona eriyordu ve sınav 10.00’da başlıyordu. Kamuoyunun da hassasiyetini dikkate alarak adayların binaya alınma işlemini 10.00’da sonlandırma kararı aldık. Yani 10.00’dan sonra sınav binalarına aday alınmayacak. Ancak, sınav cevaplama süresi 10.15’de başlayacak. Dolayısıyla aday saat 10.00’da sınav binasında, saat 10.15’den önce de sınav salonunda olmak zorunda. Saat 10.15’ten sonra sınav salonuna gelen aday sınav salonuna alınmayacak. Bu karar uygulamaya da konuldu. Kasım ayında yapılan 2017 ALES-Sonbahar sınavında da bu kararı uyguladık ve bir sorun da olmadı. Sahadan aldığımız geri dönüşler de gayet olumlu.

Sınavlar neden bayramdan sonra, bayram zehir olmayacak mı?

Gülüyor…

İki güzellik neden bir arada olmasın? Biz, aslında 9-11 Haziran’ı talep ettik, ancak o tarihleri MEB tahsis etmiş. Dolayısıyla bize 23-24 Haziran tarihleri kaldı…

Sınavlar 23-24 Haziran’da, sonuçlar 31 Temmuz’da açıklanacak. Değerlendirme için, bu oldukça uzun bir süre değil mi?

İlk gün yaklaşık 2 milyon 300 bin aday sınava katılacak, ikinci gün de buna yakın bir öğrenci sayısı olacak. Bu kadar kağıdın sağlıklı ve doğru bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Onun için bu süre ideal…

Takı, incik boncuk, küpe, anahtarlık kısıtlaması devam edecek mi?

Şu anda onlar masamızda. Şöyle bir sıkıntı var; toplum olarak biz, yasakları o kadar içselleştirmişiz ki, bize birçok şikayet geliyor, oradan sosyoloji, kitleyi görüyorsunuz. Biz, oradaki bütün maddeleri, yasaklı maddeleri masaya yatırdık, şu anda inceleme devam ediyor. Yaşamsal şeylere öncelik vereceğiz. Yaşamsal olan nedir, üç şeydir; cebinde para olacak, evinin anahtarını kimseye emanet etmeden sınava girebilecek, üçüncüsü de ulaşım... Metro kartlarıyla, ulaşım kartlarıyla sınava girebilecek. Bu üç maddeye öncelik vereceğiz ve bunlarla ilgili kısıtlamayı kaldıracağız.

Araba anahtarı?

Araba anahtarıyla ilgili sıkıntı var, onunla ilgili çalışmalar yapıldı, araba anahtarı olmaz. Araba anahtarının başka türlü kullanılmasıyla ilgili handikaplar var.

Hukuk ve psikoloji bölümlerinin hangi puan türünden öğrenci alacağı merak konusu. Son durum nedir?

Bu kılavuzla ilgili bir şey, kılavuzla ilgili çalışmalar şu anda devam ediyor, netleşmedi, bir iki hafta içerisinde netleşecek. Puanlamalar, ham puanlar, TYT’nin geçerli olabilmesi için işte Türkçe’den veya Temel Matematik’ten kaç ham puan olması gerekir vb. konulardaki çalışmalar devam ediyor...

Geçen yıl değerlendirmede hata yapıldı. Bu olay savcılığa yansıdı mı, yoksa farklı bir uygulama söz konusu mu?

Bu, sehven yapılan bir hataydı; sonradan düzeltildi. Dolayısıyla yargıya yansıyan bir durum söz konusu değil. 

 

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Mahmut Özer ile buluştuk

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Mahmut Özer ile buluştuk

 

SADIK HOCA YETKİLİLERİ UYARIYOR!

Aşaağıda ele aldığım maddeleri ÖSYM Başkanı Prof. Özer ile konuşmadım, çünkü onun alanına girmiyor. ÖSYM, çerçevenin içini doldurmakla yükümlü. Genel çerçeveyi, tasarımı YÖK çiziyor, içini ÖSYM dolduruyor. ÖSYM, sınavın uygulayıcısı ve değerlendiricisi; yani çerçevenin içini kaliteli bir şekilde doldurmak, ÖSYM’nin işi… ÖSYM çerçevenin içini, MEB’in kendisine verdiği enstrümanlarla, yani müfredatla doldurmaya çalışıyor. Şimdi ele alacağım, dikkat çekeceğim konular, ÖSYM’nin kapsamı dışında kalıyor…

ÖSYM Başkanı ile teknik konuları, uygulamayı, merak edilenleri ve kafama takılanları konuştum. Aldığım cevaplar, fazlasıyla tatmin ediciydi. Prof. Özer, her şeyi açık ve net bir biçimde açıkladı. Teknik konularla ilgili bir sıkıntım kalmadı…

Şimdi ele alacaklarım, doğrudan ana çerçeveyi çizenlerle alakalı. Kısmen eleştireceğim, kısmen dikkat çekeceğim, kısmen yol göstereceğim, kısmen de 23-24 Haziran’ın röntgenini şimdiden çekeceğim.

YÖK, eleştirileri dikkate alıyor; öngöremediği veya alelacele karar verdiği bazı uygulamalardan vazgeçti. Eminim, YÖK bu önerileri dikkate alır…

TYT’DE SORU SAYILARI DENGESİZ

TYT’de Türkçe ve Temel Matematik soruları 40’ar adet, fakat Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler testlerindeki sorular 20’şer adet. Neden böyle? Çok anlamsız! Tutarsız bir yaklaşım. Tamam, Türkçe ve Temel Matematik önemli, ama diğer iki ders önemsiz mi, ya da daha mı az önemli? Derslerin önem derecesini belirleyen, sadece soru sayıları mı? İki dersin soru sayılarının güdük kalması, hiçbir mantık kalıbına sığmıyor. Yalınlık ve sadelik , soru sayısının azaltılmasıyla sağlanmaz. Tüm testlerin soru sayıları eşitlenmeli, yoksa bunun bedelini sahada ağır öderiz. Soru sayısı azaldığı zaman, ölçmenin kapsayıcılığı düşer; ne kadar çok soru sorarsan, kapsayıcılığı daha rahat ölçebilirsin. Böylesi bir sınavda, büyük kitleleri etkileyen bir organizasyonda, hataları sonradan görme lüksümüz yok; sorunları önceden kestirmeli ve önlemimizi baştan almalıyız. 

YIĞILMALAR OLACAK

Soru sayısının azaltılması çok büyük sıkıntılara neden olacak, puanlarda büyük yığılmalar oluşacak. ÖSYM Başkanı, her ne kadar eleyici sorulara ağırlık vereceğiz dese de, bu bana çok mantıklı gelmedi. Sorun, sınavı uygulayanda değil; asıl sorun, soru sayılarını kısıytlayanlarda. Yalın, sade, basit bir sistem yaptık diyenler, 23-24 Haziran’da, büyük sorunlarla karşılaşacaklar. Birbirine çok yakın puanlarla kaşılşacağız, virgülden sonraki basamaklar önem kazanacak, OBP’nin önemi artacak. Ufak ayrıntılar, dengeyi bozan en önemli unsur haline gelecek! Fen Bilimlerinde 150 konu var, oysa bu testte sorulacak soru sayısı 40. Fizik dersinde 50’ye yakın konu var. Koskoca fizik dersinden çıkacak soru sayısı sadece 14. Aynı sıkıntı Sosyal Bilimler-1 sınavındaki Coğrafya-1 testi için de geçerli. Coğrafya’dan sadece 6 soru var. Çok dengesiz bir dağılım. Soru sayısı az, konu çok olunca, belki de bir soru, 3-4 konuyu kapsayacak. Adaylar için sıkıntılı bir durum…

PISA VE TIMSS UYGULAMASI DESTEKLENMELİ

TYT’de soruların içine gömilecek olan bu uygulama, kesinlikle desteklenmeli ve genişletilmeli. Kısa veya orta vadede, tüm testlerde bu modele geçilmeli. Adaylar edindikleri bilgileri kullanabilmeli, bağıntı kurabilmeli ve çıkarım yapabilmeli. Ezberden kurtulmanın tek yolu bu! Bu uygulama, bizim çocukların uluslararası sınavlarda başarı düzeyini kesinlikle yükseltir. Yıllardır bir kısır döngü içerisinde dolanıp duruyoruz; hep aynı sınavlar hep aynı soru kalıpları. Sistem sıkışıp kaldı, tıkandı. En azından yeni bir soluk gelecek, böylelikle sıkıştığımız kalıpların dışına çıkacağız.

OBP SIKINTILARA YOL AÇACAK

MEB, TEOG’un yerine getirilen yeni sistemde, nitelikli okullar (!) için yapacağı sınavda okul başarısı katkısını kaldırdı. Doğru bir karar mı? Evet, doğru bir yaklaşım; çünkü hormonlu not ya da genetiği değiştirilmiş ortalama (GDO) şikayetleri ayyuka çıkmıştı. Türkiye genelinde nitelikli 600 okula giriş için yapılacak böylesi önemli bir sınavda, notları hormonlananlar neden öne geçsin, adaletli davranalar neden arkada kalsın? Şimdi, üniversite giriş sınavında da aynı durumla karşılaşılacak. Yığılmalar olacak, bu kesin; peki, bu durumda ayrıntılar önem kazanmayacak mı, ufak detaylar dengeyi bozacak. Notları şişirilen adaylar, bu sıkışık ortamda hak etmediği halde avantaj yakalayack. AOBP’yi kaldırdık, gelin aynı uygulamayı OBP için de yapın!

PUAN TÜRLERİ DENGESİZ

Yeni sistemde puan türleri 18’den 5’e indirildi. İki büyük sıkıntıyla karşılaşacağız ve bu iki sıkıntı, epey can yakacak. Birincisi, tercihleri yaparken büyük kargaşa olacak. Pek çok aday yanlış tercih yapacak, önünü göremeyecek. Geçen yılı bir hatırlayın; sınavsız geçişin kaldırılması ve ek katsayı uygulamasını anlayamadıkların dolayı, meslek liseli adayların çoğu sıkıntı çekti, hatta mağdur oldu. MYO’lar, bu hatalı tercihlerden dolayı boş kaldı. Geçen yıl 322 bin kontenjan boş kaldı. Boş kalan bu kontenjanın büyük çoğunluğunu MYO programları oluşturdu. Karşılaşacağımız ikinci sıkıntı şu: Puan türlerinin bu derece azaltılması, sağlıklı ve bilinçli seçime büyük darbe indirecek. Puan türleri, durduk yere bu derece çeşitlenmedi, bir ihtiyaçtan dolayı bu çeşitlilik ortaya çıktı. Şimdi, SAY diye bir puan türü yaratıldı. SAY puan türü, hem mühendislik programlarına, hem de sağlık programlarına öğrenci seçecek. Ancak unutulmaması gereken önemli bir nokta var, iki programın istediği öğrenci profili birbirinden faklı; biri matematik ağırlıklı öğrenci istiyor, fen bilimleri ağırlıklı öğrenci istiyor. Halbuki bu değişiklik ne yapıyor, herkese istediğini değil de, ne bulursa onu gönderiyor. Ortada tek bir puan türü olduğundan, sağlık programlarına daha fazla matematik çözerek de gidebilirsiniz; mühendislik programlarına matematik sorularından daha fazla fen bilimleri sorusu çözerek de girebilirsiniz. İşte, böylesi sakıncalı bir uygulamayla karşı karşıyayız. Bir müddet sonra üniversiteler yakınmaya başlayacak, ‘bize istediğimiz nitelikte öğrenci gelmiyor’ diye… Puan türlerinin alt açılımlarına ihtiyaç var, en azından her puan türünün iki alt açılımı olmalı…

BARAJ UYGULAMASI SIKINTI YARATIYOR

Gelin, şu başarı sıralaması uygulamasından vaz geçin! Sınava çok büyük anlam yüklüyoruz ve her şeyi sınavdan bekliyoruz. Mühendislik için 240 bin, hukuk için 150 bin, tıp için 40 bin vb. barajlar koyuldu. Evet, bu barajlar girişte kısmen başarı çıtasını bir miktar yukarı çekebilir. Ancak kim şunu söyleyebilir ki; bu barajın altında kalanlar, bu bölümlerde kesinlikle okuyamaz ve bu bölümlerde başarısız olur! Böyle bir çıkarım asla doğru olamaz, böyle bir şey söylenemez, yanıltıcı olur. Barajın altında kalan, belki sıralamada daha yukarıda olandan daha başarılı olacak; bunu kim bilebilir ki! Bırakın, barajı siz belirlemeyin; barajı, arz talep dengesi, yani doğal süreç belirlesin. Akışa müdehale atmeyin… Çok önemli bir husus daha var; üniversite açılmasına müsaade ediyorsunuz, bölüm açılmasına müsaade ediyorsunuz, kontenjanları artırıyorsunuz, ancak öbür yandan kısıtlamaya gidiyor ve kontenjan sınırlaması koyuyorsunuz. Sonra da bunun adına, kalite artışı diyorsunuz! Bu yıl, barajı aşan aday sayısı artacak, ancak üniversitelerde boş kontenjan sayısı artacak. En büyük darbeyi vakıf üniveriteleri ile KKTC üniversiteleri yiyecek. Ortada okumak isteyen öğrenci var, ortada kontenjan var, ancak ortada bir de koskocaman bir sorun var; baraj sorunu. Bu yapılan bence israftır, yazıktır, günahtır, milli sermayenin boşuna harcanmasıdır…

MYO’LAR YİNE BOŞ KALIR!

Gelelim esas büyük soruna… Bu yıl barajı aşan aday sayısı çok olacak, çünkü ortada ilginç bir hesaplama yöntemi var. Lisans tercihi için 180 barajı var, ancak bu puanı toparlamak sorun değil. TYT’nin yüzde 40’ı, ikinci oturumların da yüzde 60’ı toplam puanı oluşturacak. Bu şu anlama geliyor, TYT’de 150 barajı aşan her aday, neredeyse lisans tercihi de yapabilecek. 180 barajını rahatlıkla geçen pek çok aday lisans tercihine yönelecek. Belki de bu beklentiden öteye geçmeyecek, belki hayal olarak kalacak; ancak bu durum başka bir soruna neden olacak! Şayet durum böyle olursa, meslek yüksekokulları boş kalır. Kimse MYO tercihi yapmaz, herkes dört yıllık lisans bölümlerine yığılır, MYO programları göz ardı edilir. Bu uygulama, bir tarafı düzeltirken, diğer tarafı bozacak. 180 barajını aşan adayların pek çoğu, belki boş bir hayale de kapılabilir, dört yıllık bölümleri kazanacağı hevesiyle, iki yıllık MYO’ları tercih etmez. Geçen yıl yaşanan durumun benzerini, hatta aynısını bu yıl da yaşayabiliriz… Bir uyarı ya da rica daha: 150 puanı aşan adaya ikinci oturumun puanı ekleneck ve toplamda 180’i bulduğu zaman, lisans tercihleri yapacak. Peki, 150 puanın altında kalan adaylar da ikinci oturumun puanı eklense, en azından 2 yıllık önlisans programlarını tercih edebilseler, nasıl olur? 

YÖK ATLAS REVİZE EDİLMELİ

Puan türlerinin azaltılması tercihlerde sıkıntı yaratacak. Acilen YÖK-Atlas’ın gözden geçirilmesi, revize edilmesi gerekiyor. Sadeleştirilen 5 puan türü ile eski sistemdeki 18 puan türünün korelasyonunun yapılması gerekiyor. Yeni sistemdeki puan türleri, eski sistemde neye karşılık geliyor, bu simülasyonun yapılmasında yarar var. Tam bir eşleşme olmasa da, en azından adaylar için yol gösterici olur. Böylelikle tercih sürecinde daha az sıkıntı yaşanır.

SINAV SÜRELERİ ADALETSİZ

İkinci gün uygulanacak sınavlarda süre açısından adaletsiz bir durum var; iki test çözen için de 180 dakikalık süre var, üç testi çözen için de aynı süre, dört testi çözen için de… Evet, ideali iki test, ama üç testi çözen neden daha az avantajlı oluyor? Bunun ciddi bir biçimde gözden geçirilmesi gerekiyor…

Kaynak:NTV

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum